18 Eylül 2016 Pazar

MUTLU İNSANLARIN KENTLERİ: EDİRNE VE KIRKLARELİ

Bayram yaklaşıyor ve İstanbul'da kalmak istemeyince İstanbul'a uzak olmayan 2-3 günlük bir rota oluşturdum..Trakya bölgesi , aklımızda olan ama bir türlü fırsat bulamadığımız bir rota..Hemen Kırklareli' Turizm Uygulama otelini aradım ve yer olduğunu öğrenince bayramın 1. ve 2. günü yer ayırttım.Bayram sabahı 07.30 da navigasyonumuzu açarak yola koyulduk..Kahvaltıyı yolda yapmayı planlamıştık..Tabi ki hazırlıklıydım, sandviç ve patatesli poğaçalarım sepette yerini aldı..Fatih Sultan Mehmet köprüsünden Avrupa Otoyolu olarak adlandırılan E80 üzerinden yolculuğumuz başladı..Yollar bize kalmıştı..Bomboş..İnanılmaz bir rahat yolculuk gerçekleştirdik..Yolda Park alanında yer alan restorantta çaylarımızı alarak hazırlamış olduğum sandviç ve poğaçalarla kahvaltımızı yaptık..10:30 gibi Selimiye Camisinin arka kısmına Edirne Müzesine yakın bir yere aracımızı park ederek merkezden keşfimize başladık..Selimiye Camisinin arkasından Osmanlı mezarlarını dolaşarak, caminin içine girdik..


Selimiye Camii:Mimar Sinan'ın 80 yaşında yaptığı ve "ustalık eserim" dediği anıtsal yapı Osmanlı-Türk sanatının ve dünya Mimarlık tarihinin baş yapıtlarındandır.Yapının mülkiyeti Sultan Selim Vakfındadır. Edirne-Merkez Yeni Mahallededir.Cami, mimari özelliklerinin erişilmezliği yanında taş, mermer, çini, ahşap sedef gibi süsleme özellikleriyle de son derece önemlidir. Mihrap ve minberi mermer işçiliğinin baş yapıtlarındandır. Cami'nin içine girer girmez insanı etkileyen mimarisi ve ben de bıraktığı hayranlık ve huzurla camiyi adım adım inceleyerek dolaştık..İçindeki ters laleyi fotoğrafladık..





Daha sonra caminin ön bahçesine çıkarak, bahçeyi dolaşarak caminin etrafını turladık..Tekrar girdiğimiz kapıdan çıkışa yöneldik.
Çıkış kapısındaki Osmanlı macunu satan kişiden macun alarak, Osmanlı'nın 2. başkentini keşfetmeye devam ettik..
Mimar Sinan'ın anıtının olduğu yerden Camiyi ve Sinan'ın heykelini fotoğrafladık..Mimar Sinan: 1489 - 1588 yılları arasında yaşamış olan dünyanın en büyük yapı sanatçılarından biridir,1538 yılında Hassa başmimarı olan Sinan , baş mimarlık görevini I. Süleyman,II. Selim ve III. Murat zamanında 49 yıl süre ile yapmıştır.
Yönümüzü Eski Cami'ye doğru çevirdik..Edirne Osmanlı'yı yansıtan bir şehir olduğu için burada birçok tarihi cami bulunmaktadır..Eski Cami:Osmanlı tarihinde Fetret Devri diye anılan dönemde Süleyman Çelebi tarafından 1403 yılında inşaasına başlandı. I. Mehmed tarafından 1414'te tamamlandı.Camide ki en önemli özellik hat yazmaları olarak dikkatimizi çekti..

Eski Cami'den çıkarak Üç Şerefeli Cami için yolun karşısına geçerek Babademirtaş mahallesine doğru yürümeye başlıyoruz. Karşımıza zamana meydan okuyan tarihi evler çıkıyor..Sokakları dolaşmak ve şehri keşfetmekten büyük keyif alıyorum.
Üç Şerefeli Cami:1443-1447 arasında, Sultan II.Murat yaptırmıştır. Cami Osmanlı sanatında erken ile Klasik dönem uslübu arasında yer alır.Caminin sadeliği ve akustiği bizi kendine hayran bıraktı..Edirne'ye gelince mutlaka bu cami'yi de görmenizi öneririm..




Camiden çıkarak, dünyanın 3. büyük Sinegogu olan Edirne Büyük Sinegoğunu bulmak için Dilaverbey Mahallesine çeviriyoruz yönümüzü..Mahalleye girince yol boyunca tarihi evler ile karşılaşıyoruz..Sessiz sokaklar ve hiç bozulmamış yapılar kendinizi eski mahallelerde hissettiriyor..



Sinegog bayramın 1. günü olduğu için maalesef kapalıydı..Sinegog: 15. yüzyılda İspanya ve Portekiz de büyük zulme uğrayan Yahudiler 2. Beyazıd döneminde Osmanlı topraklarına kabul ediliyor ve Edirne'nin Kaleiçi bölgesine yerleştiler ve zamanla sayıları arttı..1906 yılında sinegog inşa edilmiş..Savaşlarda zarar gören Sinegog 2010 yılında restorasyon  yapılarak hizmete açılmış..
Sinegog kapalı olunca biraz dinlenmek için yol üstünde gördüğümüz Polis Parkı'na giderek Türk kahvesi içtik..
Kahvemizi içince merkezde bulunan Ali Paşa Çarşısına doğru yürüyoruz..Trafiğe kapalı ana cadde mağaza ve dükkanlar mevcut..Fotoğraflık tarihi binalar ve heykellerde karşımıza çıkıyor..



Çarşı içinde meşhur meyve sabunları alabileceğiniz yerler mevcut. Ali Paşa Çarşısı; Osmanlı eserlerinden tarihi bir çarşı olup, kokulu , meyveli sabunlardan alabilirsiniz.


Çarşı gezintisinden sonra yönümüzü Rüstempaşa Kervansaray'ına çeviriyoruz.Kervansaray 16. yüzyılda Mimar Sinan tarafından yapılmıştır. Kervansaray otel olarak işletiliyor ama yine de bir kısmını gezebiliyorsunuz..Ama ben kenvansaray'ın içinde düğün konseptini görünce hayal kırıklığına uğradım..Urfa gezimde böyle kervansarayların kahve çayların ikram edildiği ahşap iskemleli mekanlar görmüştüm..Eğer bu şekilde bir yer olsaydı daha mutlu olurdum..



Artık karnımız acıkmış ve öğle yemeği vaktimiz gelmişti..Tabiki Edirne deyince aklımıza ciğer geldiği için  önerilen yer olan Aydın Tava ciğer hemen kervansarayın çaprazında kalıyordu ama bayram dolayısıyla kapalıydı..Hemen yanında açık olan mekana oturduk..Hemen birer porsiyon ciğer yanında cacık siparişi verdik..3 porsiyon ciğer, 2 cacık ve bir ayran için 66 Tl ödedik..


Karnımızı doyurduktan sonra Selimiye Cami'nin arkasındaki Edirne Arkaoloji ve Etnoğrafya Müzesi'ne gittik.Müze de Paleontolojik dönemle başlıyor.orta Neolotik  ve İlk Kalkolitik döneme ait döneme ait kemik, taş ve pişmiş toprak laıntıları mevcut..Bahçede sergilenen Dolmen ve Menhirler, Trakya’da çok sayıda örneği görülen  eserlerdir.





Müzeden çıkıp, arabaya binerek yönümüzü 2. Beyazıd Külliyesi ve Şifahane'ye çevirdik. Külliye içinde 1488'den beri yer alan darüşşifa (hastane), 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı'na kadar aralıksız 400 yıl boyunca önceleri her türlü hastaya; sonraları sadece ruh ve akıl hastalarına hizmet vermiş bir sağlık kuruluşudur. Geçmişte hastalarının müzik, su sesi ve güzel kokularla tedavi edildikleri bu tarihi mekân, 1997 yılından bu yana Trakya Üniversitesi tarafından sağlık müzesi olarak düzenlenmiş.






 2. Beyazıd Cami: Külliye birimlerinin merkezinde yer alan cami, kare şeklinde, sütunsuz ve kemersiz bir yapıdır Mimarı, Mimar Hayrettin veya Yakup Şah Bin Sultan Şah’tır. Temeli 1484 yılında Osmanlı Sultanı II. Bayezid tarafından atılmış; 1488 yılında ibadete açılmıştır.


Camiden çıkarak arabayla 2-3 dakikalık mesafedeki Adalet Kasrı Kulesi'ni ve Kırkpınar Er Meydanı'na gittik.Er Meydanı:Türk  spor  tarihinde Kırkpınar’ın  müstesna  bir  yeri  vardır.Yalnız  yurdumuzun  değil  bütün  dünyanın  en  ünlü   pehlivanları Kırkpınar’da  güreş  tutan  Türk  yiğitleri  arasından  çıkmıştır. Çevresinde klarnet çalan müzisyenler karşılayabiliyor.Çevresinde bir keşif yürüyüşü yaparak, tarihi meydanı gezdik..Köprü ve Adalet kasrı kulesini fotoğrafladık.Kulenin içine de girip görebilmek isterdim ama maalesef kapalı olduğu için bu mümkün olamadı.






Adalet KasrıEdirne Sarayı'nda kasır. Sarayın sağlam kalan tek binası.
Kırkpınar Yağlı Güreşlerinin düzenlendiği Sarayiçi semtindedir. Edirne Sarayı'na Kanuni Sultan Süleyman zamanında eklendi. Kanuni'nin kanunlarını burada yazdırdığı söylenir. Kasrın önünde iki taş vardır. Bunlardan sağdaki, seng-i arz, halkın dilekçelerini değerlendirilmek için üzerine bıraktığı taştı. Soldaki, Seng-i İbret'te ise ölüm cezasına çarptırılanların kesik başları sergilenirdi. 

Edirne'nin her köşesi kendine hayran bırakıyor. Edirne'nin betona teslim edilmemiş doğal halini çok sevdim. Köprülerini görmek için yönümüzü Tunca ve Meriç Köprüsü'ne çevirdik.
Tunca Köprüsü:Tunca nehri üzerindedir. 1608-1613 yılları arasında inşa edilmiştir. Mimarı, Sultan Ahmet Camisi'ni de inşa eden Mehmet Ağa'dır.Köprüden devam edince Meriç köprüsüne ve Karaağaç'a ulaşıyorsunuz.


Köprüden geçerek Meriç Köprüsüne ulaştık. Edirne Belediyesinin köprüyü çok iyi gören bir kafesi var daha önce geldiğimde burada oturmuştuk ama buğün bayramın 1. günü olduğu için kapalıydı.Biz de yolun karşısındaki Emirgan Çay bahçesinde oturarak köprünün ve Meriç'in keyfini çıkardık.
Meriç Nehri

Emirgan Kafe

Edirne'nin en güzel mahallesinden olan Karaağaç'ta bulunan Lozan anıtını görmek ve Karaağaç bölgesinde vakit geçirmek için tekrar arabaya binerek Trakya Üniversitesi Rektörlüğü alanı içindedir. bölgesi yeşil alanların olduğu, halkın piknik yapabileceği kent ormanının olduğu bir bölge..Sabah kahvaltısı yada ailenizle oturup yemek yiyebileceğiniz yol boyu mekanlarda bulunmakta..





Lozan Anıtı: Lozan Barış Antlaşmasını taclandırmak için Cumhuriyetin 75. yılında halka armağan olarak yapılmıştır.Anıt ile birlikte Lozam Müzesi, Lozan Meydanı, Lozan Ormanı da düzenlenmiştir.Anıtta Beton çember  birliği, genç kız figürü: estetiği,zerafeti ve hukuku, kızın elindeki güvercin barış ve demokrasiyi, diğer elindeki belde de Lozan anlaşmasını simgelemektedir.Bu anlamlı anıtı inceledikten sonra Tren istasyonu yani Trakya rektörlük
binası ve tarihi trene doğru gittik..Trende fotoğraf çektirerek aklımıza eski türk filmlerindeki tren sahneleri geldi...
Edirne'nin altını üstüne getirdik ve son olarak  Buçuktepe'de yer alan ve Edirneyi tepeden görebileceğiniz bir konuma sahip olan Şükrü Paşa Anıtı ve Balkan Savaş Müzesi'ni görmeye karar verdik..Navigasyon şehirde her yeri sormadan kolayca bulmamızı sağladı..
Anıt müze :26 Mart 1913 Balkan Savaşı ve şehitlerin anısınına yapılmış olan bir komplekstir. Savaş sırasında Şükrü Paşa anıtına yokluk içinde Edirne'yi savunan Şükrü Paşa'nın Edirne'nin savunma yerlerinden biri olan Kıyık Tabya ya mezarı getirilmiş ve anısına bir anıt yapılmıştır. Anıtla birlikte burada bulunan tabyada Balkan Savaşlarını anlatan ve Edirne halkının elinde bulunan eşyalardan oluşan bir müze oluşturulmuştur.




Edirne gezilip, görülmesi gereken ,tarihini ve doğallığını korumuş bir şehir..Buradan ayrılmadan alacağınız hatıra ya da hediyeler; aynalı süpürge , magnet, kavala kurabiyesi, renkli kokulu sabunlar hediyelik olarak alabilirsiniz..
Bu güzel şehri ve insanları arkamızda bırakarak 2 gün konaklayacağımız ve çevresini keşfedeceğimiz Kırklareli'ye doğru arabamızla yola koyulduk..35- 40 kmlik uzaklıkta olan Kırklareli'ye saat 18: 30 gibi ulaştık..Kırklareli Uygulama Otelinde birkaç oda doluydu..Tesis neredeyse boştu..Odamız 3 kişilik ve temizdi..Çok yorgun olduğumuz için akşamı odamızda dinlenerek geçirdik.
2. gün:Sabah kahvaltımızı otelde aldık ve saat 09:00 gibi Dupnisa Mağarası'na doğru yola koyulduk..Kırklareli Vize yolundan  İstanbul yolunu takip ederek Üsküp, Dupnisa Mağarası tabelasından sola döndük..Doğa müthiş, ağaçlar, köyler, ormanlar, tarlalar ..Bütün bu güzellikleri klasik müzik( johann Sabastian Bach)dinleyerek geçtik ve size de öneririm..

Dupnisa mağarasına 2-3 km mesafe kalmışken sol tarafta suyun içinde masalar olan bir mekan dikkatimizi çekiyor ve hemen arabayı parkedip biz de bir masada ayaklar suyun içinde oturuyoruz..Doğa ve ortam harika,,Ayaklarımız donuyor ama içtiğimiz çay içimizi ısıtıyor..

Çayımızı içip mağara yoluna devam ettik..Yolunuz düşerse çay içmenizi öneririm.


Mağara girişi için kişi başı 6 TL ödeyerek girdik.Mağara:Toplam da 3000 metre uzunluğunda ve ilk 1000 metresi suyla doludur. Mağarada birde Türkiye ve Bulgaristan sınırını çizen Rezve Deresinin kaynağının doğduğu nokta var. Mağaranın birinci kapısının ismi Dupnisa Dolin ismini alıyor. İkincisi ise, kuru mağara, üçüncüsü de kız mağarası adını alıyor. Bu girişlerden en derini 400 metreyi aşan derinliğiyle Dupnisa Dolindir.
Mağara da iyi bir ışıklandırma mevcut..Yarasaların mağarada yaşadığını öğrenmiştim ama ben mağara içinde hiç rastlamadım..Mağaranın içi soğuk ve sarkıtlar mevcut..Yanınızda mutlaka  bir hırka almanızı öneririm..Yer altında müthiş bir güzellik içinde yürümek  harika bir duygu oluşturuyor.



 Mağaradan çıkınca müthiş bir doğa sizi bekliyor.Merdivenlerden inerek giriş yerine tekrar ulaşıyorsunuz.
Arabaya binerek yönümüzü İğneada  Longoz Ormanları Milli Parkına çevirdik..Yaklaşık 1 saatlik yolumuz vardı.Demirköy yolu üzerinden  İğneada ya 3 km  kala sağda yer alan milli park tabelasından sağa saptık..Milli park içinde yedi göl bulunuyor.Dört tane de Longozlar bulunuyor; Pedina, Mert.Saka,Erikli gölü..Ama yaz çok kurak geçtiği için Mert gölü dışında diğer göller kurumuş..Çevremizde longoz arayan arabalar vardı..Tabi ki biz de yönümüzü Mert Gölüne çevirdik..Gölün tabelasının yanında arabayı park ederek, biraz yürüdük..





Mert Gölüne giden yolu çökmüş ve sularla kaplı olduğu için geri dönüp ana yoldan İğneada merkezden Mert Gölü'ne gitmeyi deniyoruz..Zaten 3 km lik bir mesafe var..
Göl ve Sahil yan yana müthiş bir doğa görüntüsü oluşturmuş..Göl çevresinde balık tutanlar ve gölde kano ile gezinti yapanlar ayrı bir güzellik katıyor..

 Biz sahildeyken hortum oluşumuna şahit olduk..Sahil gri bulutların altında müthiş görünüyordu..İğneada sahiline hayran oldum..



Sahilden ayrılıp Limanköy'e doğru yolumuza devam ettik..Köyün içini dolaştık..Köyün içinde oturabileceğiniz bir kafe mevcut,, Biz Balık yemek için Liman Restoranta doğru gittik.
Gittiğimiz yer balık restorantı..Menümüzde tekir, palamut, salata ve bira vardı..Restorantın manzarası çok güzel tavsiye edilir..


Liman restorant


Kırklareli'nin sahilini gün boyu yaşayınca akşam üstü de merkezde vakit geçirmek için  tekrar yollara koyulduk..Demirköy, Yenice,Pınarhisar tabelalarını takip ederek merkeze geldik..Rahatlıkla arabanızı şehir merkezine yakın bir yere park edebiliyorsunuz ve bu gerçekten insanı rahatlatıyor..Hızırbey Külliyesi'ne yakın bir yere park ettikKülliye kapalıydı ama dışarıdan Osmanlı dönemine ait olduğu ve günümüzde içinin çarşı olarak kullanıldığını anlıyoruz..Yönümüzü Kırklareli'nin meşhur dibek kahvesine yöneltiyoruz..
Türk kahvesini günde en az bir kere içmek benim vazgeçilmezlerimden..



Kahvemizi içip Kırklareli'nde tarihi ve kültürel yapıların yoğunlukta olduğu Yayla Mahallesi'nin yolunu tuttuk.Yayla Mahallesi; eski bir yerleşim yeri olduğu için tarihi evleri ve çevresi restore edilmiş ve Kırklareli'ne gelince  görmeniz gereken yerler arasında.
Kırklareli, eski ismi Kırk Kilisedir.Kırklareli tarih boyunca konumu itibariyle birçok antik yerleşim merkezine sahip bir ilimizdir.Kırklareli'ndeki Osmanlı mirası arasında cami, hamam, imaret, şehitlik, çeşme,arasta, köprü ve türbeler yer almaktadır.












Renkli sokaklar ve sandalyeler mahallaye güzel bir hava katmış..
Etrafı dolaşıp, fotoğrafladıktan sonra yönümüzü  İstasyon Caddesi'ne çeviriyoruz..Burası cafelerin, restorantların bol olduğu, çam ağaçları altında yürüdüğünüz hareketli bir cadde..




Sabahattin Ali'nin heykeli..
Caddeyi yol boyu yürüyünce  Kırklarelinin terihi tren istasyonuna ulaşıyorsunuz..

Bayram dolayısıyla caddeler oldukça hareketliydi..Bizde yönümüzü meşhur Kırklareli köftesi yemek için Kasaplar arasına yönelltik..Orada köfte yiyebileceğiniz birçok yer mevcut..Ama çoğu yer kapalı olunca biz Serhad Köftecisinde köftemizi yiyerek, akşamı tamamladık..
Dinlenmek için otelin yolunu tuttuk..
3. gün: Sabah güzel bir kahvaltıdan sonra Kırklareli merkeze gidip müzeyi ziyaret etmek  sonra da peynir ve helvasından almak..
Kırlareli Müzesi:Merkezde tarihi bir binada hizmet vermektedir.Tarihi binanın müze olarak düzenlenmesi çalışmaları ise Aralık 1990 tarihinde başlatılmış ve 14 Ocak 1994 tarihinde ziyarete açılmıştır.Müze üç bölümden oluşuyor.Giriş katında kültür ve tabiat salonu var.Çevredeki hayvanlardan oluşan tahnit hayvanlar sergisi yer almakta..Müzenin üst katında arkeolojik kazılardan çıkan eserler yer almakta..Ayrıca müze de oluşturulan etnografik eserlerle ilgili bölümde Kırklareli köy yaşamına ait yerel kıyafetler ve el ürünleri yer almaktadır.

Müzeden sonra Kasaplar arasındaki Gürkaşlardan eski kaşar ve koyun peyniri aldık..Daha sonra da Tatsan fabrika satış yerinden nefis helvalar aldık..Cevizli yaz helvası gerçekten çok leziz.
Alışveriş bitince Vize ilçesine doğru yola çıktık..Vize ilçesi eski Kırklareli – İstanbul yolu üzerinde bulunmakta olup, Tekirdağ’ın Saray İlçesi ile İstanbul’a sınır komşusudur.Vize de
Küçük Ayasofya Kilisesi:. Kale mahallesinde surlar arasında bulunan Kilise, Gazi Süleyman Paşa tarafından XVI. yy.da camiye çevrilmiştir.
Sonra Vize Kalesi kalıntılarının olduğu yere doğru yürüdük.



Bu küçük beldeyi gezdikten sonra İstanbul yoluna devam ettik..Yol üzerindeki Saray'a bağlı Beyazköy de arkadaşımı ziyaret ederek İstanbul'a varmaktı amacımız..Yol boyu Trakya'nın verimli ovalarından yolumuza devam ettik..
Arkadaşı köyünde trakya insanlarını ve köyünü de yakından görme imkanı buldum..İnsanlar sıcak, mutlu, aydın ve misafirperverler..

Köyde keyifli vakit geçirdikten sonra  İstanbul'a doğru tekrar yola koyulduk..Trakyaya hayran bir şekilde İstanbul'a vardık..

Aydınlığın simgesi, mutlu insanların kentinde  keşfedilecek yerler sizi bekliyor..
Gezerek özgürleşmeniz dileğiyle, bol rotalı günler dilerim...




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder