İstanbul çevresinde gidilecek çok güzel rotalar var ve Bursa İlimizde bunlardan birisi..İznik; uzun zamandır aklımızda olan bir yerdi ve ben de hemen bir rota hazırladım. İznik Gölü çevresinde bir otel ya da pansiyonda kalmak da güzel olur diye düşündük..Ertesi günü de Trilye ve Mudanya'yı rotamıza eklersek keyifli bir gezi olacağını hayal ederek, hemen hazırlıklara başladık. Bayram zamanını değerlendirmek için güzel bir fırsat olacaktı.
Sabah arabaya binerek Topçular İskelesi'nden Feribotla Yalova'ya geçtik.Kahvaltımızı feribotta yaptık..Hazırlamış olduğum sandviçlerimizi feribottan almış olduğum sıcacık çayla yiyerek deniz esintisiyle Yalova'ya ulaştık.Yönümüzü İznik merkeze doğru çevirdik..Zaten navigasyon kullanırsanız, varacağınız noktaya tereddütsüz ulaşıyorsunuz. Biraz İznik hakkında bilgi vermek istiyorum. İznik;şehrin eski adı olan "Nikea"dan gelmektedir. Dönemde yaygın bir dönüştürme kuralına göre Yunanca adın önüne 'sur içinde' anlamında olan is eki getirilerek İsnikea adı Türkçede İznik olmuştur. Tarihi M.Ö. dayanmaktadır.Anadolu Selçuklularına da başkentlik yapmıştır.Bence tarihi dokusuyla bir açık hava müzesi, biraz daha restore edilirse turizm açısından muhteşem bir yer olacağını düşünüyorum. Osmanlı İmparatorluğunun ilk dönemlerinden itibaren İznik, ilgi çekici bir merkez olarak hep fethedilmek İstendi. Osman Bey zamanında bu önemli kenti ele geçirmek amacıyla seferler düzenlenmişse de, İznik ancak Sultan Orhan Bey (1326-1362) zamanında 1331 tarihinde fethedildi. Böylece İznik 234 yıllık bir aradan sonra yeniden Türk idaresine girmiş oluyordu. Özellikle II. Murat ve Çandarlılar döneminde şehir tepeden tırnağa İmar edildi ve birçok cami, medrese, han, hamam vs. bu dönemde yapıldı. İznik, İstanbul'dan Anadolu'ya uzanan sefer ve kervan yolunun üzerinde önemli bir durak ve konaklama merkezi oldu. Keza XIV-XVl. yüzyıllarda İznik, Türk kültür hayatında önemli bir yere sahipti. Birçok ulema ve şairin yetiştiği bir kültür merkezine dönüşmüştü. Çağın en ünlü alimleri İznik'teki medreselerde ders vermeye başlamışlardı. Bu yüzden de İznik'e "Ulema Yuvası" (Alimler Diyarı) da denmiştir.
Surlar ve kapılar Bizans döneminden kalmadır. İznikte Kale kapıları
İstanbul Kapısı: Kentin kuzeyinde yer alan İstanbul Kapısı,
Lefke Kapısı: Kentin doğu ucunda yer alan bu kapı, İstanbul Kapısı ile büyük benzerlik gösterir.
Göl Kapısı: Kentin batısındadır. Lefke Kapısından devam eden ana caddenin sonunda, Göl Kapısı bulunmakla beraber, bugün bu kapıdan hiçbir iz yoktur.
Yenişehir Kapısı: Savaşlarda en çok saldırıya uğrayan kapı, surların güney yakasındaki Yenişehir Kapısı'dır.
Bu kadar bilgiden sonra gezimize dönelim.Biz Önce İstanbul Kapısından şehri keşfe başladık. Surlar ve kapı oldukça bakımsız gözüküyor.Bizimle birlikte bir otobüs dolusu turist de şehri ve kapıları görmek için bizimle birlikte geliyor. Oldukça sakin bir bölge ve burada arabayı park ederek şehrin içine yürüyerek gitmeye karar veriyoruz.
Kapıdan sonra yürüyerek merkeze doğru yönümü çeviriyoruz. Atatürk Caddesinden şehrin merkezine doğru sokaklar da etrafa bakınarak yola devam ediyoruz.. Özensiz ve güzelleştirilmesi gereken bakımsız sokaklarından geçiyoruz ve karşımıza 1. Murat Hamam'ı karşımıza çıkıyor. Hamam uzun süre harabe haldeymiş ve depo olarak kullanılıyormuş.Osmanlı Döneminden kalan hamam 2006 yılında restorasyonuna başlanmış ve 2007 de tamamlanmış.Hamamın bahçe kısmında kafetarya ve hediyelik çini satan dükkanlar bulunmakta..Hemen dikkatimizi çekiyor..İznik çinileri rengarenk..
Burada biraz vakit geçirdikten sonra Ayasofya Camisine doğru yolumuza devam ediyoruz. Ayasofya Cami; İznik'in tam ortasında, surlarla çevrili kentin dört kapısından gelen yolların kesiştiği yerde inşa edilmiş olan yapıdır. Hristiyanlıkla ilgili önemli kararların alındığı 7. konsil 787 yılında bu kilisede toplanmıştır. 1331'den sonra Orhan Gazi camiye dönüştürmüştür. Kanuni Sultan Süleyman(1520-1566) döneminde, Mimar Sinan bir mihrap ilave edip yan neflerde büyük kemer açıklıkları oluşturulmuştur.İstanbul kapısından buraya ulaşıyoruz.
Ayasofya Caminin dışarıdan görüntüsü |
Çarşı içinde birçok dükkan bulunmakta ve dükkanlarda alabileceğiniz çini hediyelikler, takılar, biblolar, tespihler, aynalar, tablolar bulunmakta. Çarşıda dolaşıp, hediyelikler aldık, atölyelerde çini yapımını izledik ve çarşıdaki kafede kahvemizi içerek keyifli zaman geçirdik.
Kahve keyfinden sonra, Müze Sokağına doğru devam ediyoruz.Sokağa girince karşılaştığımız tarihi eserler manzarası büyüleyici..Kentin bu kadar öneminin ve tarihinin farkında değildim.Sağ tarafımız da Yeşil Cami var ve restorasyonda olduğunu görünce üzüldüm..Yeşil Camii (İznik) Osmanlı devrinde yapılan ilk camilerden. Adını minaresinde bulunan yeşil renkli çinilerden almaktadır.Cami kapalı olunca yönümüzü müzeye çevirdik. Müze ile karşı karşıya olan Şeyh Kudbettin Camiyi görüyoruz.
Çini fırınları kazısı |
Bu kadar tarih yeter diyerek yönümüzü Göl Kapısı ve İznik Gölü kıyısına çevirdik.Göl kapısı tabelasını görünce hayal kırıklığına uğradım, tabeladan başka kapıya ait herhangi bir şey maalesef yok.Kapı tabelasını geçerek göl kenarına geldik.Sessiz sakin bir göl kıyısı bizi bekliyordu..Birkaç kafe dışında başka bir şey yoktu..Burada biraz zaman geçirip , fotoğraf çektik.
Zaman oldukça ilerlemiş bizde acıkmıştık. İznik'te yemek deyince akla "Köfteci Yusuf" geliyor ve bizde aç bir şekilde kendimizi Köfteci Yusuf'ta bulduk..Burası oldukça popüler bir yer..Masalar doluydu biz de hemen bir masa bulup köfte ve piyaz siparişlerimizi verdik.Köfte oldukça lezzetliydi.Çayımızı da içerek oradan ayrıldık..
Yol boyunca İznik'ten zeytin ve zeytinyağı alabileceğiniz dükkanlar bulunmakta..Bir Fethiyeli olarak zeytine ve zeytin yağına ihtiyaç duymadığım için biz bir şey almadık.Arabaya binerek gece konaklayacağımız İznik Gölü çevresinde İznik-Orhangazi yolu üzerinde bulunan Askania'ya vardık.
ASKANİA'da(www.iznikaskania.com/) bungalovda kaldık. Askania doğal bir ortam da göl kenarında
konaklayabileceğiniz bir yer. Manzara ve konsept güzel ama arkasındaki İznik-Orhangazi yolundan
geçen araçlar gürültüye neden oluyor , özellikle gece gürültü beni rahatsız etti. İçindeki hamak ve
salıncaklarda keyifli zaman geçirmenizi sağlıyor.
Göl kenarında oturup, kitabınızı okuyabilir ya da gün batımını izleyebilirsiniz.Burası restoranında yayın balığı yiyebileceğiniz de bir yer.
Yaklaşık iki saatlik yolumuz vardı.İznik -Orhangazi yolu üzerinden Bursa -Yalova yoluna geçerek Mudanya ve oradan Trilye'ye ulaştık.
Trilye: Mudanya'ya 11 km uzaklıkta , Rumlardan kalma bir balıkçı kasabası.Mavisi ayrı güzel, yeşili ayrı...Eski Rum evleri,tarih kokan sokakları, dokunulmamış havası ile sımsıcak bizi karşılıyor.İsmini Rumca 3 aziz anlamına geldiği ya da barbunya balığı demek olan “trigliya”dan aldığı rivayet ediliyor. 1330’dan itibaren Osmanlı egemenliğine giren beldenin adı 1963’de “Zeytinbağı” olarak değiştirilse de 2011’de tekrar iade edilmiş.Kasabanın içinden geçerek sahile ulaşıp, arabayı sahile park ettik.
Sahilden kasabanın içine doğru yürüdük..Trilye 2-3 katlı, kırmızı kiremit çatılı evleri,tarih dolu sokakları, dükkanlara asılmış Atatürk posterleri ve ağaç dolu sokaklarıyla kalbimizi ısıtıyor.
Camiden çıkarak sokakları keşfe devam ettik. Dar sokaklar, tarihi trilye evleri...
Taş Mektep ; 1909 yılında yapılmış bir binadır. Kıbrıs Eski Cumhurbaşkanı Başpiskopos Makarios’un bu okulda eğitim aldığı ifade edilir. Döneminin Batı mimarisini yansıtan Neo-klasik tarzda bir yapıdır.Taş mektebin etrafında dolanarak , kasabayı tepeden gören bir manzaraya ulaştık.
Çevreyi fotoğrafladıktan sonra tekrar dar sokaklardan aşağıya doğru yürümeye devam ettik..Her sokak ayrı güzellikte sessizce bizi karşılıyordu.
Kasaba ilk "Melekler Adası" filmi ile dikkatimizi çekti ve turistlerin uğrak yerlerinden biri oldu.
Kasabanın tarihi evleri restore edilirse kasabanın daha da büyüleyici olacağını düşünüyorum.
Renkli sokaklar , tarihi çınar ağaçları ile daha da renklenmiş gözüküyordu..
Sokakta dükkanların vitrinlerindeki zeytinyağ şişeleri ve zeytinler Trilye'nin zeytin yağında da
iyi olduğunu gösteriyor. Trilye de yaşayanların geçim kaynaklarından biri de zeytincilik..
Dükkanlar girince zeytinyağının da ünlü olduğunu öğreniyoruz.
Tekrar sahile doğru caddeden yürüyünce merkezde "Trilye Çarşısı" diye bir dükkan dikkatimizi çekiyor..
İçi kadar dışı da rengarenk..İçinde süs eşyaları, tuz sabunları, biblolar ve çeşit çeşit hediyelikler..Gidince
mutlaka ziyaret etmenizi tavsiye ederim..Ben cilde iyi geldiği için pembe renkli tuz sabunlarından satın
aldım.
Dükkanda alışverişimizi tamamlayınca tarihi
evleri fotoğraflayarak sahile indik..Sahilde
balık yiyebileceğiniz 2-3 restoran bulunmakta..
Ayrıca küçük bir plajı var burada denize girenler
vardı. Bizde Plaja yakın bir kafeye oturarak çay içtik.
Trilye'den ayrılarak Mudanya'yaya doğru yolumuza devam ettik. Trilye-Mudanya yolu ağaçlık ve yer yer deniz manzaralı , güzel bir yol..Eminim bisikletle yol çok daha harika olacaktır
Mudanya:Bursa’ya 20 kilometre uzaklıktaki ilçe, Bursa'nın en eski liman kentlerinden biridir. Mudanya,1321 yılında Orhan Bey Tarafından fethedilerek Osmanlı topraklarına katılmıştır.Mondros Mütarekesine kadar Osmanlı egemenliğinde kalmıştır. Tarihimizde önemli bir yeri olan Mudanya Mütarekesi 11 Ekim 1922 tarihinde Mudanya'da imzalanmıştır. 1924 yılı mübadele anlaşması ile bu bölgede yaşayan Rumlar Yunanistan'a göç etmiş, aynı şekilde Yunanistan’dan göç eden Türkler de bu bölgeye yerleşmişlerdir. Biz arabayı park edip Mudanya Rum Mahallesi'ne doğru yürüdük.: Bölgenin en dikkat çeken ve en çok ziyaretçi çeken yerlerinden biriymiş. İtalyan mühendis Piçiretu tarafından tasarlanmış ve yüzyıllık konakları ve sokakları ile tarihin sayfalarında gezinmemizi sağlıyor. Bu renkli mahallenin tüm sokakları denize açılıyor ve bazı konakların harika manzarası var. Fotoğrafçılar için güzel bir yer, eminim fotoğraf kareleri için birçok köşe bulunmakta..Biz de hayranlık içerisinde sokaklarını gezdik ve tarihi evleri fotoğrafladık.
Konakların arasında gezinerek sahili bulduk..Sahilde kimileri balık tutuyor, kimileri de sahili seyrediyor. Kendimizi tekrar sokaklara bırakıyoruz.
Yürüyerek Mudanya Mütareke Evi'nin olduğu meydana ulaştık.Burası;19.’uncu yüzyıl sonlarının mimari yapısı olan bu tarihi binanın ilk sahibi Rus asıllı Aleksandr Ganyanov’muş. Daha sonraları Mudanyalı hayırsever iş adamı Hayri İpar tarafından satın alınarak onarılmış ve 1937 yılında Mudanya Belediyesine bağlı bir müzeye dönüştürülmüştür. 1959 yılında ise Eski Eserler ve Müzeler Genel Müdürlüğü’ne devredilmiştir.
Zaferle sonuçlanan Türk Kurtuluş Savaşının mütareke ile taçlandırıldığı bu bina, Aynı zamanda Mustafa Kemal başkanlığındaki Ankara Hükumetinin Türk Milletinin tek temsilcisi olarak ilk kabul edildiği yerdir.Müzenin içine girerek daha fazla bilgi almak ve Özgürlük mücadelemizin önemli noktalarından olan bu yeri daha ayrıntılı görmek istedik. İçerde maketler ile temsili olarak canlandırılmış..
Müzeden çıkarak tam karşısında bulunan Mütareke Anıtı ve İsmet İnönü'nün heykeline doğru yürüdük.
Meydanın biraz ilerisinde restoranları gördük..Karnımız acıkmıştı ve tercihimizi balık çorbasından yana kullandık. Sahil boyundaki Ablanın Yeri adlı restoranda balık çorbası yedik..Karnımız doyunca Mudanya'nın sokaklarını keşfe devam ettik..
Mudanya'da Osmanlı döneminden kalan birçok konak vardır ve bunlardan biri de Mudanya Tahir Paşa Konağı'dır. Şükrü çavuş Mahallesinde bulunan konak iki katlıdır ve geometrik tavan süslemeleri, vitrayları ile muazzam bir yapıdır. Alt katı kütüphane olarak hizmet vermektedir.
Gezimiz bitmiş ve İstanbul'a dönüş zamanıydı.Keyifli bir rota ve güzel yerler keşfederek İstanbul'un yolunu tuttuk..
Ne Yenir?: İznik Gölü çevresinde yayın balığı şiş yenir.Rahmi Baba Restoran( Orhangazi) ve İznik merkez de Köfteci Yusuf tavsiye edilir. Trilye ve Mudanya da balıktan yana tercih yapun diye öneririm..
Ne Alınır?:İznik'te Çini içerikli hediyeler, Trilye ve Mudanya da Zeytinyağı ve zeytin..
Bol rotalı geziler diliyorum...
Gezerek Özgürleşin.....
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder